4 Temmuz 2013 Perşembe

HUKUKA AYKIRI DELİLLER



I. GİRİŞ
Hukukun asli, birincil amacı toplumsal yaşamın düzenlenmisidir. Tüm hukuk dallarının bu asli amaca yönelik, onu tamamlayıcı ve ikincil nitelikte amaçları bulunmaktadır. Bu bağlamda ceza muhakemesinin gayesi maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bir hukuk devletinde maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için yapılan ceza yargılamasının anayasal ilkeler başta olmak üzere uluslararası sözleşmelerdeki kriterlere uygun olması gerekir. Ceza yargılamasının önemli bir ayağını oluşturan deliller konusu da bu nedenle önemlidir. Hukuka aykırı deliller ve bunların değerlendirilmesi sorunu irdelenirken sözedilen asli amaç ve bunun sağlanması için getirilmiş olan kriterler dikkatle incelenmelidir. Ceza muhakemesi hukukunda özel hukuk dallarından farklı olarak “delil serbestisi ilkesi” hakimdir. Buna göre, bir husus her türlü delille ispat edilebilir. Ancak bu serbestinin de sınırları vardır. Bu açıdan delil serbestisi; kanunun çizdiği çerçevede her türlü delilin elde edilebileceği ve yine bu çerçevede kalan delillerin değerlendirilebileceği anlamına gelmektedir.
Bu yazıda konu “hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen deliller” ve “değerlendirme yasağı” olmak üzere 2 ana başlık altında incelenecektir.

II. HUKUKA AYKIRI YÖNTEMLERLE ELDE EDİLEN DELİLLER
A) Terminoloji
Bu konuda doktrinde ve mevzuatta bir terminoloji birliği bulunmamaktadır. Anayasa md.38/IV. konuyu “kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgu” kavramı ile ele alınmıştır. CMK. md.206/II, (a) bendinde “kanuna aykırı elde edilen delil” olarak kaleme alınmış olan konu, yine CMK. md.217/II.'de ise, “hukuka uygun bir şekilde elde edilen delil” terimi ile açıklanmıştır. Ayrıca CMK md.289 (i) bendinde de “hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delil” denilmiştir. Doktrinde ise, Öztürk/Erdem delil yasakları” terimini tercih etmekte iken, Kunter/Nuhoğlu/Yenisey “hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delil” kavramını kullanmaktadır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki; hukuka aykırılık kanuna aykırılıktan çok daha geniş bir içeriğe sahiptir. Hukuka aykırılık sadece pozitif hukuk normlarına değil, aynı zamanda temel hak ve hürriyetlere ilişkin uluslararası hukuk ilkelerine de aykırılığı kapsar. Bu çerçeve içinde, Anayasa'ya, usulüne uygun olarak kabul edilmiş uluslararası sözleşmelere, yasalara kanun hükmündeki kararnamalere, tüzüklere, yönetmeliklere, içtihadı birleştirme kararlarına, teamül hukukuna ve hukukun genl ilkelerine aykırı uygulamaların tümü hukuka aykırılık kavramı içinde yer alır.1 Bunun yanı sıra “delil yasakları” terimi de daha geniş bir içeriğe sahip olup, hem delil ikamesinin sınırını hem de değerlendirilmesi sınırlarını kapsamaktadır. Bu nedenle yazıda “hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delil” kavramını kullanacağım.
Delil yasaklarının yani hem delil ikamesinin sınırlandırılmasının hem de değerlendirilmesi yasağının amacı, şahsın temel hak ve hürriyetlerini korumaktır. Bununla beraber, kolluk kuvvetlerini sınırlandırma amacı da güdülmektedir. Bir hukuk devletinde, hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin kullanılmasına müsaade edilmesi, kolluğun delil elde etme saikiyle hukuka aykırı yöntemlere başvurmasının önünü açmakla beraber, toplumun hukuka olan inancının zedelenmesine de sebep olacaktır.

11 Haziran 2013 Salı

TUTUKLAMA



Tutuklama suçluluk olgusu hakkında henüz kesin bir hükmün bulunmadığı hallerde kuvvetli suç şüphesine dayalı olarak kişinin özgürlüğünün hakim kararı ile kısıtlanmasıdır. Sanık veya şüphelinin yargıç kararı ile özgürlüğünün kısıtlanıp, tahliyesine veya cezasının infazının başlamasına kadar geçen döneme tutukluluk denir.5 Tutuklama Ceza Muhakemesi Kanunun 100-108. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Ayrıca konunun kişi temel hak ve hürriyetleri ile doğrudan ilintili olması sebebiyle Anayasa'da da ilgili düzenlemelere yer verilmiş ve anayasakoyucu yasakoyucuyu sınırlama düşüncesi nedeniyle doğrudan uygulanabilir hükümler getirmiştir. Uluslararası hukuk açısından da İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 9.maddesinde “Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve ülkesinden sürgün edilemez” şeklinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesinde de “özgürlük ve güvenlik hakkı” başlığı altında kapsamlı bir düzenlemeye yer verilmiştir.
Tutuklamanın önleyici ve tutucu olmak üzere 2 amacı vardır. Tutuklamanın önleyici özelliği sayesinde sanığın veya şüphelinin cezanın infazından kaçması ihtimali önlenir. Ayrıca delillerin karartılmasını, sanığın muhakemeden kaçmasını veya sanığın/şüphelinin zarar görmesini önlemek amacıyla hükmedilen tutuklama tedbirleri de tutucu özelliğini gösterir.6
Tutuklama hukuki niteliği itibariyle bir koruma tedbiridir. Dolayısıyla geçicilik özelliğini taşır. Buna göre; tutuklama kararının dayanağı olan kaçma ihtimalinin önlenmesi veya delillerinin karartılmasını önlemesi gibi menfaatler sona erdiğinde tutuklamanın da sona ermesi gerekir. Ayrıca tutuklamanın orantılı olması ve kişisel olması da gerekir. Bu ilkeler uyarınca tutukluluk kararı isnad edilen suça ve duruma orantılı olarak verilmelidir. Eğer söz konusu durumda tutukluluk dışında bir koruma tedbirine hükmedilmesi mümkün ise, bunun kullanılması daha uygundur. Tutuklama tedbirine karar verilirken sanık veya şüphelinin kişisel özelliklerinin ve somut olayın özelliklerinin irdelenmesi ve ölçülü olarak bu tedbire hükmedilmesi gerekir. Ayrıca kişisellik özelliği nedeniyle sanık veya şüpheli sıfatı taşımayan kişilere karşı tutuklama tedbirine hükmedilemez.

ADLİ KONTROL



5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun hukukumuza getirdiği yeniliklerden biri olan adli kontrol müessesesi kanunun 109-115. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Adli kontrol, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde, tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, işlediği iddia olunan bir suçtan dolayı şüpheli veya sanığın bütün usul işlemlerinde ve hükmün infazında hazır bulunmasını ya da katılanın zarar ve masraflarının veya muhakeme giderlerinin onun tarafından karşılanmasını sağlamak amacıyla, belirli yükümlülükler altına alınarak adli makam ve mercilerinin denetimi ve kontrolü altına sokulmasıdır. 1 Hukuki niteliği açısından adli kontrol bir koruma tedbiridir.
Adli kontrolün amacı kanun tasarısının gerekçesinde “ Kurum ilgiliyi özgürlüğünden yoksun kılmamakla birlikte gözlemeyi ve denetlemeyi olanaklı kılan tedbirlere tâbi kılmaktadır; böylece kişinin kaçması riski azaltılırken hürriyetten tümü ile yoksun kılmanın zararları da ortadan kaldırılmış olmaktadır. Bu yeni kurumun hem özgürlükçü ve hem de kamu düzenini koruyucu nitelikte bulunduğu söylenebilir. Bu kurumdan sonra tutukluluk uygulaması istisnaî hâle gelmektedir. Kurum şüpheliyi hürriyetten yoksun hâle getirmemekle birlikte, aynı sonuçların elde edilebileceği hâllerde adlî kontrole hükmetmek gerekecektir. “ şeklinde belirtilmiştir. Gerekçede de belirtildiği gibi tutuklama tedbirinin sağladığı sonuçlara daha hafif tedbirlerle de ulaşılmasının mümkün olduğu hallerde adli kontrol tedbirine hükmedilmesi tutukluluğun ağır sonuçlarını bertaraf etmesi açısından daha uygundur.

10 Haziran 2013 Pazartesi

ADİL YARGILANMA HAKKI AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ MD.6




I. GİRİŞ



Adil yargılanma ilkesi, hukuk devletinde ve demokratik, insan haklarına saygılı toplumlarda yargılamanın temel taşını oluşturmaktadır. Bu ilke bireyin hem medeni hem de cezai alanda hak arama özgürlüğünü, iddia ve savunma hakkını güvence altına alır.
Adil yargılanma hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6.maddesinde aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir :
  1. Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. Hüküm açık oturumda verilir; ancak, demokratik bir toplumda genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde, veya davanın açık oturumda görülmesinin adaletin selametine zarar verebileceği bazı özel durumlarda, mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde, duruşmalar dava süresince tamamen veya kısmen basına ve dinleyicilere kapalı olarak sürdürülebilir.
  2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.
  3. Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir:
    a) Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
    b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak;
    c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir savunmacının yardımından yararlanmak ve eğer savunmacı tutmak için mali olanaklardan yoksun bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek;
    d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında çağırılmasının ve dinlenmesinin sağlanmasını istemek;
    e) Duruşmada kullanılan dili anlama dışı veya konuşma dışı takdirde bir tercümanın yardımından para ödemeksizin yararlanmak.

Madde metninden de anlaşılacağı üzere; maddenin ilk fıkrası adil yargılanma hakkının kapsamını ve genel esaslarını belirlemiş, 2.fıkrada masumiyet karinesi tanımlanmış ve son fıkrada da asgari sanık hakları ve güvenceler düzenlenmiştir. AİHS md.6 aracılığı ile bireylerin dürüst ve adil bir şekilde yargılanmasını sağlamak amacıyla genel bir çerçeve oluşturulmuştur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, içtihatları ile maddeyi geniş yorumlayarak çerçevenin içerisini doldurmakta ve adil yargılanma hakkının içeriği mahkemenin içtihatları ile sürekli genişlemektedir.