Adil
yargılanma ilkesi, hukuk devletinde ve demokratik, insan haklarına
saygılı toplumlarda yargılamanın temel taşını oluşturmaktadır.
Bu ilke bireyin hem medeni hem de cezai alanda hak arama özgürlüğünü,
iddia ve savunma hakkını güvence altına alır.
Adil
yargılanma hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
6.maddesinde aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir :
- Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. Hüküm açık oturumda verilir; ancak, demokratik bir toplumda genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde, veya davanın açık oturumda görülmesinin adaletin selametine zarar verebileceği bazı özel durumlarda, mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde, duruşmalar dava süresince tamamen veya kısmen basına ve dinleyicilere kapalı olarak sürdürülebilir.
- Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.
- Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir:
a) Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak;
c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir savunmacının yardımından yararlanmak ve eğer savunmacı tutmak için mali olanaklardan yoksun bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek;
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında çağırılmasının ve dinlenmesinin sağlanmasını istemek;
e) Duruşmada kullanılan dili anlama dışı veya konuşma dışı takdirde bir tercümanın yardımından para ödemeksizin yararlanmak.
Madde
metninden de anlaşılacağı üzere; maddenin ilk fıkrası adil
yargılanma hakkının kapsamını ve genel esaslarını belirlemiş,
2.fıkrada masumiyet karinesi tanımlanmış ve son fıkrada da
asgari sanık hakları ve güvenceler düzenlenmiştir. AİHS md.6
aracılığı ile bireylerin dürüst ve adil bir şekilde
yargılanmasını sağlamak amacıyla genel bir çerçeve
oluşturulmuştur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, içtihatları
ile maddeyi geniş yorumlayarak çerçevenin içerisini doldurmakta
ve adil yargılanma hakkının içeriği mahkemenin içtihatları ile
sürekli genişlemektedir.
II.
ADİL YARGILANMA HAKKININ UNSURLARI (AİHS MD.6/1)
Adil
yargılanma hakkının kapsamı içerisinde hem medeni hak ve
yükümlüklüklerle ilgili nizalar hem de cezai alanda yöneltilen
suçlamalara ilişkin nizalar bulunmaktadır. Avrupa İnsan hakları
Mahkemesi içtihatlarında “medeni hak” ve “suçlama (itham)”
kavramlarının otonom kavramlar olduğunu kabul ederek bu kavramları
geniş yorumlamaktadır.
AİHM,
özel şahısların kendi aralarındaki ilişkileriyle ilgili hak ve
yükümlülüklerini tüm davalarda medeni hak ve yükümlülükler
kapsamında değerlendirmiştir. 1
Medeni hak ve yükümlülüklerin neler olduğuna dair birçok
içtihat bulunmaktadır.
Sözleşme
hukuku2,
ticaret hukuku3,
tazminat hukuku4,
aile hukuku5,
çalışma hukuku6
ve mülkiyet hukuku7
herzaman medeni haklar çerçevesinde ele alınmaktadır. Mahkeme,
bireyin devlet ile olan ilişkisinde de bu hak ve yükümlülüklerin
çoğunu medeni hak kapsamında değerlenmektedir.
“İtham”
ise, hukukun suç saydığı bir eylemin bir kimse tarafından
gerçekleştirildiğinin resmi makamlar tarafından iddia edilmesi,
itham edilen eylemin bireye yükletilmesidir. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi ithamı; “bir yetkili makam tarafından bir bireye suç
işlediğine dair bir iddianın bildirilmesi”8
olarak tanımlanmıştır. İtham edilen eylem milli hukukta “suç”
ise bu madde kapsamındadır. İç hukukta suç sayılmayan fiil
açısından maddenin uygulama alanı, ihlal edilen normun kapsamı
ve cezanın amacı (türü ve ağırlığı) kıstasları açısından
yapılan değerlendirme sonucunda ortaya çıkacaktır.
Maddenin
ilk fıkrasında hakkın unsurları şu şekilde belirlenmiştir :
- Yasa ile kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme : AİHS md.6/1'de teminat altına alınan hak öncelikle “mahkemeye erişim” hakkıdır. Wemhoff – Almanya davasında AİHM, mahkemeye erişim hakkını “6.Madde'nin 1.fıkrasında belirtilen hakkın özünde bulunan temel bir unsur” şeklinde tanımlamıştır.9 Herkes medeni hak ve yükümlüklüklere ilişkin iddialarını mahkeme önüne getirme hakkına sahiptir. Ceza davaları açısından ise, “mahkemeye başvurma hakkı”, bir kişinin bir uyuşmazlığın çözümü için mahkemeye başvurma hakkını değiş, kişiye yöneltmiş olan suç işlediğine dair iddianın, bir hakim tarafından karara bağlanmasını talep etme hakkını ifade etmektedir.10 Mahkemeye gitme hakkının tanınmaması durumda adil yargılanma hakkının da hiçbir işlevliliği olmayacaktır. AİHM bu konuyla ilgili olarak bir kararında şu görüşleri belirtmiştir :
“6. Madde (1) eğer sadece mahkemede açılmış bulunan bir davanın yürütülüşüyle ilgili olarak anlaşılırsa, Taraf Devletlerden biri, metni ihlâl etmeksizin, mahkemelerini ortadan kaldırabilir veya bazı hukuk davalarında mahkemelerin yargı yetkisini ellerinden alarak, bu yetkiyi Hükümete bağlı organlara devredebilir... AİHM’nin kanaatine göre, 6. Madde (1) uyarınca taraflara süregelen bir davada tanınan yargılama teminatları ayrıntılarıyla tanımlanırken, öncelikle bu teminatlardan faydalanılmasına imkân tanıyan mahkemeye gitme hakkının koruma altına alınmamı olması düşünülemez. Adli yargılamaların adil, açık ve süratli olması özellikleri,adli yargılama olmadıkça hiçbir değer taşımaz.”11
Mahkemeye erişim hakkının teorik olarak bulunması yeterli değildir. Bu hakkın fiilen etkin olması da gerekir. Mahkeme önünde hak arama yolunun fiilen kapatılması veya hakkın kullanımının engellemesi ihlal sonucu doğurur.Madde 6/1'de güvence altına alınan hak, sadece ilk derece mahkemeleri ile ilgili olup üst derece mahkemelerinin mevcut olması zorunluluğunu doğurmaz. Ancak üst derece mahkemelerin varlığı halinde 6.madde teminatlar bu mahkemelerdeki yargılamalar için de geçerlidir.Ayrıca mahkemeye erişim hakkı mutlak bir hak değildir. AİHM içtihatları uyarınca; âkit devletlerin iç hukuklarında yapacakları düzenleme toplumun ve bireylerin ihtiyaçlarına ve kaynaklarına göre zaman ve yer açısından değişiklik gösterebilir. Ancak yapılan kısıtlamanın, hakkın özüne halel getirmemesi ve sözleşmedeki diğer haklarla ihtilafa düşmemesi gerekir.
Erişilebilir olan mahkemenin aynı zamanda yasa ile kurulmuş, bağımsız ve tarafsız olması da gerekir. Yasa ile kurulmuş bir mahkemede yargılanma hakkı “doğal hakim ilkesi”nin tezahürüdür. Doğal hakim ilkesine göre, herhangi bir olayı yargılayacak mahkeme, olay meydana geldikten sonra değil, önceden ve genel olarak yasa ile kurulmuş olmalıdır.12
Mahkemenin yasa ile kurulmuş olması; özerk olmasını yani yargılama kabiliyetine ve karar verme yetkisine tek başına sahip olmasını, kesin karar mercii olmasını yani verdiği kararın tek başına uygulama kabiliyetinin olması gerektiğini, kanuni dayanağının bulunmasını yani yargı yetkisi ve çevresinin kanun yolu ile belirlenmiş olması demektir.13
Ayrıca yargılamayı yapacak olan hakimlerin bağımsız ve tarafsız olmaları gerekir. Hakimin bağımsızlığı, hakimin kararını etki edebilecek dışarıdan herhangi bir baskı ve tesirin bulunmaması sayesinde sağlanabilir. Hakimin yargılama sonucunda vereceği karar hukuka uygun, hür iradesine ve vicdani kanaatine dayanmalıdır. Hakimin bağımsızlığının içeriğini, emir almama, özgürce karar verme, sorumsuzluk ve hukuka bağlı olma kriterleri oluşturur. Buna göre; hakimlerin hiçbir merciden ya da kişiden emir almaması, kararlarını özgürce -hiç bir etki ve baskı altında kalmadan- ve hukuka bağlı olarak vermesi gerekir. Ayrıca AİHM, hakimlerin bağımsızlığı konusunda, hakimin hesap vermek zorunda kalmamasına da önem vermektedir.14Dışarıdan gelebilecek etkilerin engellenip bu bağımsızlığın sağlanabilmesi, hakimlere tanınacak teminatlar sayesinde mümkün olur. AİHM, mahkemenin bağımsız olup olmadığı denetiminde, üyelerin atanma biçimi, görevleri süreleri ve dış baskılara karşı sağlanan korumaları incelemektedir.
Hakimin bağımsızlığı muhakeme dışı etkilerden hakimin korunması iken hakimin tarafsızlığı muhakeme içi etkilerden koruma sağlar. Mahkemenin (hakimin) tarafsızlığı ise; hakimin yargılama sırasında kişiliğinden sıyrılayarak objektif kararlar verebilmesi gerekliliğidir. Tarafsızlık kavramı mahkemece öznel ve nesnel tarafsızlık olmak üzere iki “kavram” üzerine oturtulmuştur.15
Öznel tarafsızlık, hakimin bireysel tarafsızlığını ifade eder. Nesnel tarafsızlık ise; kurum olarak mahkemenin tarafsızlığını belirtir ve mahkemenin, kurum olarak kişide bıraktığı güven verici izlenim ve tarafsız görünümüdür.16
- Yargılamanın makul süre içerisinde yapılması : “Geç gelen adalet, adalet değildir” özdeyişinin yansıması olan makul sürede yargılanma hakkının amacı, gerek hukuk gerekse ceza davalarında kişilerin uzun süre sürüncemede bırakılmasının önünü kesmek, yargılamanın en süratli şekilde bitirilmesini sağlamaktadır. Özellikle ceza davalarında sanığın uzun süre suçluluk şüphesi altında tutulmaması, bu hakkın sağladığı güvencelerdendir.Yargılamada gecikme, delillerin kaybolmasına neden olmakta, suç ile ceza arasında ilişki kurulmasını zorlaştırmakta ve yargı mekanizmasındaki masrafları arttırmaktadır.17Makul sürenin somut bir tanımı olmamakla beraber, bu süre hukuk davalarında davanın görülmeye başlandığı anda, ceza davalarında ise itham ile başlar ve kesin hükme kadar devam eder. Bu durumda ceza davalarında makul süre hesabı kovuşturma değil soruşturma evresinde başlayacaktır. AİHM, muhakemeyi bir bütün olarak değerlendirmekte ve buna göre makul sürede yargılanma hakkının zedelenip zedelenmediğine karar vermektedir.Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği, her olayın somut özelliklerine göre incelenir. Bir yargılama süresinin makul olup olmadığı, Mahkeme’nin içtihatlarında yer verdiği ölçütler, yani olayın karmaşıklığı, başvurucunun tutumu ve yetkili makamların tavrı dikkate alınarak, olayın özel şartları ışığında değerlendirilir.18 AİHM'e göre, mahkemelerde iş yükünün yoğunluğu mahkemelerdeki gecikmeyi haklı göstermez.19Örneğin AİHM, Abdoella / Hollanda davasında adam öldürme suçundan tutuklu yargılanıp mahkumiyet kararı alan başvurucunun 4yıl 4ay 1 gün içerisinde yargılanmasını makul sürede yargılanma hakkının ihlali olarak kabul etmiştir.20Ayrıca Yağcı – Sargın / Türkiye davasında, AİHM 4yıl 8 ayın makul süre içerisinde olup olmadığı değerlendirmesini yapmıştır. Davada hükümet, davanın çok karışık olduğunu, çünkü çok fazla sayıda avukat tarafından savunulan 16 sanığa ilişkin dava dosyasının 40 klasörden oluştuğunu ayrıca avukatların birçok kez duruşmalar sırasında alınan güvenlik önlemlerini protesto etmek amacıyla mahkeme salonunu terkettikleri, dosyada bulunan delillere ilişkin görüşleri mahkemeye sunmak için kendilerine verilen sürelere uymadıkları, bu tutumları nedeni ile yargılama süresinin uzadığını iddia etmiştir. AİHM kararında, bir suçtan itham olunan sanığın adli mercilerle işbirliği yapması gerekmediğini belirterek sanık avukatlarının eylemlerini yargılamayı geciktirici nitelikte görmemiş ve sözleşmenin 6/1. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
- Hakkaniyete uygun yargılanma : Yapılan yargılamanın hakkaniyete uygun olması, adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak AİHS md.6/1'de yerini almıştır. Hakkaniyete uygun yargılamanın esasları sözleşmede belirlenmemiş olmamakla beraber Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin içtihatlarından doğan (duruşmada bulunma hakkı, silahların eşitliği, nizalı dava hakkı, susma hakkı ve gerekçeli karar hakkı gibi) birtakım boyutları vardır. Ceza davalarında sanığın duruşmalarda hazır bulunması gerekir, ancak hukuk davaları için bu herzaman geçerli değildir. Ceza davaları açısından ise, sanığın gıyabında yargılaması yapılması sadece makul sebeplerin varlığı (yetkililerin gerekenleri yaptığı halde ilgiliye duruşmayı haber verememeleri, sanığın duruşmalardan vareste tutulma istemi ya da hastalık gibi) halinde mümkündür. Duruşmada hazır bulunma, sanığın hem hakkı hem de yükümlülüğüdür.Silahların eşitliği ileride değinileceği üzere, iddia ve savunma arasında bir denge sağlanması amacıyla getirilen bir ilkedir.Bunun anlamı bir davaya taraf olan herkesin karşı taraf karşında kendisini önemli bir dezavantajlı konumda bırakmayacak şartlarda, iddialarını mahkemeye sunabilmesi için makul bir fırsata sahip olabilmesidir.21Silahların eşitliği ilkesi özellikle iddia ve savunma tanıklarının sorguya çekilmesi aşamasında önemli rol oynar.Nizalı dava hakkı uyarınca, bir ceza vaya hukuk davasında tarafların gösterilen tüm delillerden ve sunulan tüm mütalaalardan haberdar olması ve görüş bildirebilme olanağının bulunması gerekir.22Sanık açısından savunma hakkının en önemli unsurlarından biri kendi aleyhine tanıklık etmeme yani susma hakkıdır. Susma hakkı pasif haklardandır ve ferdi kendisi aleyhine suçlamada bulunma tehlikesinden korumak için kabul edilmiştir.23 Susma hakkı, sanığın ifade hürriyetinin sonucudur. Bu nedenle sanık ifade hürriyetini susarak ya da konuşarak kullanabilir. Sanık savunmasını gerçeğe aykırı bir ifade ile yapabileceği gibi kendisine yöneltilen sorulara karşı cevap vermeme yolunu da seçebilir. Sanık tüm muhakeme süresince susma hakkını kullanabileceği gibi isterse kısmı olarak da susma hakkını kullanabilir. İstediği sorulara muhakemenin herhangi bir evresinde cevaplayıp, istemediği sorulara cevap vermekten imtina edebilir. Kendi aleyhine tanıklılık etmeme ya da kısacası susma hakkı, kural olarak sadece pasif davranmak şeklinde bir yetki içermekte olup, sanığa karşı, kanunun öngördüğü sınırlar çerçevesinde bazı tedbirlere başvurulamasına engel teşkil etmez.24 Yani sorgu için çağırılan sanığın gelmemesi halinde zorla getirilmesi ihlal olarak kabul edilemez. Susma hakkının sınırını kimlik bilgileri oluşturmaktadır. Hakim görüşe göre, sanığın kimliğine ilişkin bilgiler için susma hakkı kabul edilmemektedir. Sanık/şüpheli kimliği konusunda doğru cevap verme mecburiyetindedir. Sanığın susma hakkını kullanması onun aleyhine bir sonuç doğuramaz, aksi hakkın özüne aykırı bir durum teşkil eder. Yerel mahkeme sadece sanık sessiz kalmayı seçtiği için sanığın suçlu olduğu sonucuna varamaz. Condron / Birleşik Krallık ve Averill / Birleşik Krallık davalarında AİHM, hazırlık soruşturmasında susma hakkını kullanan sanıklara, susma hakkını kullanmalarının ileride aleyhlerine sonuç doğuracağı baskısının yapılmasını ihlal kabul etmiştir. Ancak John Murray / Birleşik Krallık davasında AİHM susma hakkının kullanılmasından bazı sonuçlar çıkarılabileceğini belirtmiş ve şu şekilde karar vermiştir.
“Ulusal mahkeme sadece sanık sessiz kalmayı seçtiği için sanığın suçlu olduğu sonucuna varamaz. Sadece sanığa karşı olan deliller bir açıklama “gerektiriyorsa” ve bu açıklama sanığın getirebileceği nitelikte ise, buna rağmen sanık hiçbir açıklamada bulunmuyorsa “sağduyunun sınırları dahilinde bir açıklama getirilmemesi dolayısıyla sanığın suçlu olduğu” çıkarsaması yapılabilir. Tam tersine, savcılık tarafından sunulan iddianın delil olarak değeri çok düşük ise açıklama getirmemek suçluluk tespitine varılmasına gerekçe teşkil edemez”25
Son olarak, gerek hukuk gerekse ceza davalarında verilen kararların mutlaka gerekçeli olması gerekir. Gerekçeli karar verme zorunluluğu, aleniyet ilkesinin de bir sonucudur. Gerekçeli karar verme zorunluluğu keyfiliği önler, sonuca varanı daha dikkatli olmaya sevkeder.Ancak AİHM içtihatlarına göre, gerekçeli karar verme yükümlülüğü, mahkemenin her bir mülâhazaya ayrıntılı olarak cevap vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişir. Bir mahkemenin gerekçe belirtme yükümlülüğünü yerine getirip getirmediği sorunu, sadece her olayın şartları içinde çözülebilir. Ayrıca davanın taraflarından birinin mahkeme önündeki iddialarının çeşitliliğini, âkit devletlerde bulunan yasa hükümlerinin, örf ve adet kurallarının, içtihatların ve kararların yazılış ve açıklanış çeşitliliğini de dikkate almak gerekir.26
- Aleni yargılanma hakkı ve hükmün açık oturumda verilmesi : AİHS md.6/1'e göre kural; yargılamanın aleni yapılıp, hükmün açık oturumda verilmesidir. Ancak sözleşme bu hakkı mutlak hak olarak kabul etmemiş, bazı haller açısından sınırlamalar getirmiştir. Buna göre; “demokratik bir toplumda genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde, veya davanın açık oturumda görülmesinin adaletin selametine zarar verebileceği bazı özel durumlarda, mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde, duruşmalar dava süresince tamamen veya kısmen basına ve dinleyicilere kapalı olarak sürdürülebilir.”Aleni yargılamanın amacı, şeffaflık sağlanması ve keyfiliğin önlenmisidir. Açık duruşmalar taraflara güvence sağlar. AİHM, aleniyet denetiminde, ilk derece mahkemelerinde yapılan yargılamalara öncelik vermekte, kanun yolları esnasında daha esnek davranmaktadır. Buna göre kanun yollarında; olayın maddi boyutuna ilişkin hüküm verilecekse, sözü edilen itiraz eğer ilk derece mahkemesinin yargılamasına ilişkinse veya sanığın sorumluluğunun tespiti gerekiyorsa duruşmalar yine aleni olmalıdır.27AİHM içtihatlarında, kanun yolları aşamasında duruşma yapılmamasını bir dereceye kadar haklı görülebileceğini ancak, istinaf mahkemesinin sadece hukuki sorunları değil aynı zamanda işin esasını da incelemesi halinde mutlaka kamuya açık duruşma yapılması gerektiğini belirtmiştir.28 AİHS md.6/1 sadece yargılamanın değil, kararların da aleni olması gerektiğini öngörmektedir. Buna göre, kararların aleni olması, ilgililerin hükmü kolayca edinebilmesi anlamına gelmektedir. Bu ise gerek hükmün açık oturumda okunması, gerekse ilamın mahkeme kalemlerinden veya ilgilinin kolayca ulaşabileceği bir yerden edinebilmesi ile sağlanabilir. Kararların gizli tutulması şeffaflığı dolayısıyla da aleniyet ilkesini zedeler.
III.
MASUMİYET KARİNESİ (AİHS MD.6/2)
Masumiyet
(Suçsuzluk) karinesi AİHS md.6/2'de, “bir suç ile itham edilen
herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz
sayılır” şeklinde kaleme alınmıştır. Masumiyet karine, ceza
hukukunun en önemli prensiplerinden biridir. Bu ilkenin diğer bir
yansıma ise “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Her iki
prensip ışığında, itham edilen suçun işlendiğinin ispatı
iddia makamına aittir, ispat yükü suç itham edilene yükletilemez.
Suç itham eden makam kişinin sözkonusu suçu işlediğini ispat
edemedikçe kişi suçlu kabul edilemez. Yerel yargılama
makamlarının hakimleri, muhakemeye sanığın uçu işlediği
önyargısı ile başlamamalıdır.29
Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi, masumiyet karinesinin ancak bir suçlamanın
mevcudiyeti halinde ve suçlama anından itibaren yargılamanın tüm
süresince geçerli olduğunu kabul etmektedir. Mahkemeye göre, suç
işlediği şüphesiyle hakkında polis soruşturması başlatılmış
ya da gözaltına alınmış olan kişi de bu karineden
yararlanacaktır.30
Masumiyet
karinesi ilkesi sadece mahkemeyi değil aynı zamanda tüm resmi
makamları bağlamaktadır. Ceza soruşturması veya kovuşturması
esnasında resmi makamların şüphelinin/sanığın suçluluğuna
ilişkin yaptıkları açıklamalar bu ilkenin ihlalini teşkil eder.
Allenet de Ribemont / Fransa davasında, başvurucu poliste
gözaltında iken bir polis memuru tarafından yapılan basın
toplantısında başvurucu cinayet azmettiricisi olarak lanse
edilmiştir. AİHM, sanık suç işlemiş olmakla itham ediliyor ise
md.6/2 hükümlerinin mahkemelerin dışındaki diğer kamu
yetkilileri için de geçerli olduğunu, suçluluk duyurusunun polis
memuru tarafından hiçbir nitelendirme ya da çekince olmaksızın
yapılmış olması ve yetkili bir mahkeme tarafından gerçekler
incelenmeden önce kamuoyunu sanığın suçlu olduğuna inanmaya
teşvik ettiği ve yetkili yargı merciinin olayları
değerlendirmesinde önyargı yaratıldığı gerekçesiyle md.6/2
ihlali olarak kabul etmiştir.31
AİHM bu kararında, masumluk karinesinin her
şeyden önce ceza yargılamasında bir usul güvencesi olduğunu,
ancak kapsamının daha geniş olduğunu, bu ilkenin sadece suç
isnadını karara bağlayan ceza mahkemelerine değil, diğer
organlara da yükümlülük yüklediğini kabul etmiştir.
Davanın
esasına girilmediği durumlarda da AİHS md.6/2 uygulama olanağı
bulabilir ki bunun en önemli örneği Minelli / İsviçre davasıdır.
Davanın zamanaşımına uğramış olması nedeni ile işin esasına
girmeyen mahkeme, başvurucuyu mahkeme masrafların bir kısmını
ödemeye ve tazminata mahkum etmiştir. AİHM bu olayda vermiş
olduğu kararında, md.6/2'nin ceza davasının tamamında
uygulanması gerektiğini vurgulamış, bu itibarla, davanın sonunda
verilen kararın ya da işin esasına girilip girilmemesinin
masumiyet karinesinin daha önceki bir aşamada ihlal edilmesini
haklı kılmayacağının ifade ederek âkit devleti mahkum
etmiştir.32
Masumiyet
karinesinin bir başka uygulama alanı ise, beraat kararından sonra
hükmedilen mahkeme kararlarıdır. Buna göre, sanık tutuklu olarak
yargılandığı bir ceza davasından beraat etmiş , bu nedenle
haksız tutuklama nedeni ile devlete karşı tazminat davası açmış
ve davası reddolunmuş ise bu durumda tazminat davasındaki hükmün
gerekçesinde kişinin suçlu olduğu şüphesine yer verilemez. Aksi
AİHS md.6/2 ihlalidir.
IV.
ASGARİ SANIK HAKLARI (AİHS md.6/3)
- İsnadı En Kısa Sürede ve Anladığı Dilde Öğrenme Hakkı (AİHS md.6/3-a): Sözleşmenin bu bendinde sanığın kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilme hakkı düzenlemektedir. Ceza hukukunun olmazsa olmazını oluşturan savunma hakkının kullanılabilmesi için öncelikle kişinin yapılan suç isnadı hakkında gereği gibi bilgilendirilmesi gerekir. Bildirimin içeriğinde şu dört unsur bulunmaktadır : 1) İsnadın mahiyeti ve sebebi, 2) Açık bir izah tarzı 3) Sanığın anladığı dilde izah 4) En kısa zamanda bildirim.33 Bildirim için herhangi bir şekil şartı yoktur. Sözlü ya da yazılı olabilir.İsnadın içeriğinin öğrenilmesi için gerekli bilgi ve belgelerin temin edilmesinde de yardımcı olunması gerekir.34Bir suç ile itham edilen kişi o ülkedeki dili bilmiyorsa, bildirimin anlayacağı bir dilde yapılması gerekir. Brozicek / İtalya davasında, başvurucu Alman vatandaşı olmasına rağmen tebligat İtalyanca yapılmış ve başvurucu dilsel sebeplerle tebligatta anlatılanları anlamakta güçlük çektiğini, kendisine anadilinde veya Birleşmiş Milletlerin resmi dillerinden birinde bir bildirimde bulunulmasını talep etmişse de resmi makamlardan herhangi bir cevap alamamıştır. AİHM bu davada ilgili makamların başvurucunun İtalyanca bilip bilmediği hususunda hiçbir adım atmamasını ve bildirimin İtalyanca yapılmış olmasını AİHS md.6/3-a bakımından ihlal kabul etmiştir.35Kişinin hüküm giydiği suçun itham edilen suç olması esastır. Bu nedenle yargılama esnasında suç niteliğinin değişmesi halinde bunun da sanığa en kısa zamanda bildirilmesi gerekmektedir. Pelissier ve Sassi / Fransa davasında, hileli iflas suçundan açılan davada yönetici olmadıkları için başvurucuların haklarında verilen beraat kararının üst mahkeme tarafından bozularak hileli iflas suçuna yardımda bulunmaktan mahkum edilmeleri, hileli iflasa yardım suçu isnadının yargılamanın hiç bir aşamasında sanıklara bildirilmemiş olması ve iddianamede olmayan bir suçtan mahkum olmaları nedeni ile mahkeme akit devletin md.6/3-a'yı ihlal ettiği sonucuna varmıştır.36
- Savunma İçin Gerekli Zamanın ve Kolaylıklara Sahip Olma Hakkı (AİHS md.6/3-b) : Sanığa isnadın bildirilmesi ile birlikte kişinin savunma hakkı doğar. Etkin savunmanın yapılabilmesi için gerekli zamanın tanınması ve gerekli bilgi ve belgelere ulaşım için kolaylığın sağlanması gerekir.Yeterli zaman kavramı ile anlatılmak istenen, sanığın ve müdafinin savunmayı hazırlayabilmek için gerekli sürenin tanınmasıdır.Bu hüküm çerçevesinde yargıcın anahtar görevi, bu gereklilik ile duruşmaların makul bir süre içinde sonuçlandırılması zorunluluğu arasında doğru dengeyi yakalamaktır.37 Hangi sürenin “yeterli süre” olacağı her davanın somut özelliklerine göre belirlenir. Zamanın yeterliliği, davanın tüm koşullarına bağlı olarak, davanın karmaşıklığı düzeyi ve yargılamada ulaşılan aşama da göz önünde bulundurularak saptanır.38Süre yetersizliğinin sanığın davranışlarından kaynaklandığı durumları mahkeme ihlal olarak kabul etmemiştir. Örneğin kurallara uygun olarak adresini vermediği için duruşma tarihinin zamanında bildirilememesi39 veya sadece mahkemeyi duruşmayı ertelemeye zorlamak için müdafiin duruşma günü çekilmesi gibi manipule davranışlara rağmen duruşma ertelenmeksizin ve atanan zorunlu müdafi tarafından da süre yeterli görülerek erteleme talep edilmeksizin yapılan yargılamada40 md.6/3-b hükmünün ihlalinden sözedilemez.Suç vasfının yargılama esnasında değişmesi halinde ek savunma hakkının tanınmaması da ihlal olarak kabul edilmektedir.Sadak ve diğerleri / Türkiye davasında, başvurucular TCK md.125 maddesinden yargılandıkları halde, son duruşmada TCK md.168/2 maddesine göre haklarında karar verilmiştir. Sanıklar, değişen suç vasfının önceden kendilerine bildirilmediği ve itham edilen yeni suç açısından gerekli ek savunma taleplerinin reddedildiği gerekçesi ile AİHM'e başvurmuşlardır. Mahkeme başvurucuları haklı bularak, akit devleti mahkum etmiştir. AİHM'e göre, sadece itham edilen suçun ne olduğunun bildirilmesi yeterli değildir, ayrıca hüküm tesisinde etkili olan maddi olaylar hakkında da bilgilendirme gerekir.41Kendisine savunma için yeterli süre ve gerekli kolaylık sağlanmayan sanığın bunu resmi makamlar önünde belirtmesi ve yetersizliğin giderilmesi için gerekli çabayı göstermesi gerekir. Aksi takdirde AİHM bu iddialara değerlendirmemektedir. AİHM bu konudaki görüşlerini Kızılöz / Türkiye42 davasında şu şekilde belirtmiştir:
“Başvuran Mahkeme'ye sunduğu görüşte, Sıkıyönetim Mahkemesinin kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve mahiyeti hakkında kendisini derhal bilgilendirmediğini ve savunmasını hazırlaması için kendisine yeterli süre tanınmamasından dolayı Sözleşmenin 6. maddesinin üçüncü fıkrası hükmünün ihlal edildiğini öne sürmüştür. Hükümet başvuranın bu başlık altındaki görüşlerine ilişkin herhangi bir görüş belirtmemiştir. Başvuranın ne Komisyona sunduğu başvuru formunda ne de yargılamanın herhangi bir aşamasında yukarıdaki şikayetleriyle ilgili ayrıntılı bilgi sunmadığına dikkat çekilmelidir. Başvuran sadece bu mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile yargılama usullerinin olağanüstülüğüne ilişkin şikayetlerde bulunmakla yetinmiştir... başvuranın, tarafsız ve bağımsız bir mahkeme tarafından yargılanmamasından dolayı adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varıldığını göz önünde bulunduran Mahkeme, bu şikayetleri incelemenin gereksiz olduğunu düşünmektedir”
Yeterli kolaylıkla anlatılmak istenen de; savunmaya yardımcı olan ya da olabilecek tüm bilgi ve belgelere erişimin rahatça sağlanması, sanığın müdafii ile zaman ve mekan bakımından savunması açısından yeterli istişarede bulunabilmesidir. Nitekim Jesper / Belçika davasında komisyon şöyle karar vermiştir:
“Komisyon, kendisine bir suçlama yöneltilen herkesin faydalanacağı ‘kolaylıkların’ arasında kişiyi savunmasını hazırlamak için yargılama esansında yürütülen soruşturmaların sonuçlarıyla ilgili bilgilendirilmek de bulunduğu görüşündedir. Ayrıca her ne kadar savcılık dosyasına erişme hakkı sözleşmede açıkça ifade edilmese de bu hakkın 6.maddenin 3.b fıkrasında anlaşılabileceğini daha önce açıklığa kavuşturmuştur. Ancak soruşturma talimatının kimin tarafından ve ne zaman verildiği ve kimin yetkisinde yapıldığının pek önemi yoktur... Kısaca, 6.maddenin 3.b fıkrası sanığın, kendisini temize çıkartmak veya cezasının hafifletmek amacıyla, yetkili makamlar tarafından toplanan veya toplanabilecek tüm ilgili unsurlara erişme olanağına sahip olması gerekir.”43
Bu bend özellikle tutuklu sanıkların müdafileri ile görüşmeleri açısından önem arz etmektedir. Tutuklu olan sanığın müdafisi ile süre kısıtlaması olmaksızın ve mahremiyet içerisinde görüşebilmesi savunmanın hazırlanmasında önemli rol oynar. Bu bağlamda cezaevi ziyaretlerinin savcı veya hakim iznine bağlı olması bu fıkranın ihlali anlamına gelir. Ayrıca yine bu fıkra ışığında, cezaevi yetkililerinin sanığın müdafisi ile görüşebilmesi için gerekli zamanı veya mekanı tesis etmesi gerekir. Ancak, savunmanın sağlanması imkanı sağlandığı sürece, tutuklu sanık ile müdafiin görüşmesine çeşitli kısıtlamalar getirilmesi bu hakkın ihlali anlamına gelmez.Can / Avusturya davasında başvurucu tutukluluğunun ilk dönemlerinde müdafii ile ancak cezaevinde bulunan görevlilerin gözetimi altında görüşebildiğini iddia etmiştir. Avusturya Ceza Muhakemesi Kanununa göre, tutukluluğun kısmen veya tamamen delilleri karartma şüphesine dayanması halinde iddianame tebliğ edilinceye kadar avukat görüşlerinde adli bir görevli bulunabilir. AİHM bu kısıtlamanın duruşmalarda savunma hakkını zedeleyici bir boyutta olmadığını, ayrıca iddianame tebliğinden itibaren müdafi görüşlerinde herhangi bir kısıtlama olmadığını belirterek yapılan sınırlamayı ihlal olarak kabul etmemiştir.Ayrıca sanık müdafi görüşlerinin süre açısından da kısıtlanabilmesi ancak hakkın özüne dokunulmaması yani savunmanın imkansız kılınmaması koşulu ile gerçekleşebilir.Savunma açısından gerekli kolaylığın sağlanmasının diğer bir ayağını dosya inceleme hakkı oluşturur. Etkin bir savunma yapılabilmesi için sanık lehine delillere ve önemli bilgilere erişimin sağlanabilmesi gerekir. Savunma makamı da, kural olarak, araştırmalar ve bunların sonuçları hakkında iddia ve yargılama makamı kadar dosyadan bilgi sahibi olmalıdır.44 Ancak bu hak da mutlak bir hak değildir. Dosya inceleme imkanının kısıtlanması tek başına bu hakkın ihlalini teşkil etmez, bu kısıtlamanın savunmayı zedeler bir sonuç doğurması halinde bir ihlalden söz edilebilir. Bu açıdan soruşturma evresinde toplanan bilgi ve belgelerden iddiaya esas teşkil etmeyenlerin içeriği hakkında savunmanın asgari düzeyde bilgi sahibi olması yeterlidir.45
- Müdafiden Yararlanma Hakkı (AİHS md.6/3-c): AİHS md.6/3-c bendi, sanığın kendi kendini veya seçtiği bir avukatı aracılığıyla savunması ve avukat tutacak mali olanaklardan yoksunsa ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın yardımından ücret ödemeksizin yararlanabilmesini öngörür. Bu hüküm ceza yargılamasının temel ilkesi olan adil yargılanma hakkının doğal bir sonucudur. Sanık/şüpheli soruşturma ve kovuşturma evrelerinde kendi kendini savunmayı seçebileceği gibi bir avukatın hukuki yardımından yararlanmayı da tercih edebilir. Colozza / İtalya davasında, başvurucu gıyabında yapılan yargılamanın sözleşmeyi ihlal ettiğini iddia etmiştir. Davalı devlet ise, gıyapta yargılamanın iç hukuklarının özel bir yargılama usulünü oluşturduğunu, başvurucuya yapılan tebligatlara rağmen duruşmalar katılmayan başvurucunun kendini savunma hakkından zımnen feragat ettiğini iddia etmiştir. AİHM, bu davada İtalyan yetkili makamlarının bir karineden hareketle sanığın savunma hakkından feragat ettiği sonucuna vararak yargılama yapmasını ihlal olarak kabul etmiştir. Mahkeme kararında şu esaslara değinmiştir :
“Mahkeme’ye göre bu karine, yeterli bir temel sağlamamıştır. İncelenen olaylar, hakkında bir ceza davasının açıldığına dair başvurucuda her hangi farkındalığın bulunduğunu ortaya koymamaktadır; sırf bu tebligatların önce soruşturma yargıcının yazı işlerine ve daha sonra da mahkemenin yazı işlerine bırakılması nedeniyle, başvurucunun bunlardan haberdar olduğu kabul edilmiştir. Ayrıca, kendisinin izini bulma girişimleri de yetersizdir; çünkü bu girişimler, artık yaşamadığı bilinen 1972’de boş olan Longanesi caddesindeki dairesinde ve Genel Sicil Memurunun kayıtlarında gösterilen Fonteina caddesindeki adresinde yapılan aramalarla sınırlı kalmıştır. Mahkeme burada, Roma savcığının ve Roma polisinin bazı servislerinin başka bir ceza davası bağlamında Colozza’nın yeni adresini ele geçirebilmiş olmalarına büyük önem vermektedir; Hükümetin haklı çıkmak için değindiği bir veri bankası bulunmamasına rağmen, kendisinin nerede olduğu belirlemek mümkün olmuştur.Mahkeme’nin tespit ettiği bu durumu, Sözleşme’nin 6. maddesinde güvence altına alınan haklardan etkili bir şekilde yararlanılmasını sağlamak için Sözleşmeci Devletlerin göstermeleri gereken özenle bağdaştırmak zordur.”
Görüldüğü üzere AİHM, bu yola başvurulabilmesi için sanığın haberdar edilmesi açısından her yolun denenmiş olmasını aramaktadır.Sanık/şüpheli ceza yargılamasında bir avukat da seçebilir. Ancak avukat seçme hakkı, sadece sanığın avukat ücretini ödeme gücünün bulunduğu durumlarda geçerlidir. Yani ücretsiz hukuki yardımdan yararlanan biri avukat seçme hakkına sahip değildir. Ücretsiz hukuki yardımdan yararlanma da iki koşula bağlıdır. Buna göre, öncelikle sanığın avukat tutmak için mali olanaklardan yoksun olması gerekir. İkinci koşul ise, mahkemece ücretsiz bir avukatın görevlendirilmesinin adaletin selameti için gerekli olmasıdır. “Adaletin selameti” koşulunun içtihatlardan doğan birtakım unsurları bulunmaktadır. Buna göre, AİHM sanığın kendisinin yardım almaksızın davayı ne kadar yeterli bir şekilde sunabileceğini göz önünde bulunduracaktır.46 AİHM'e göre;
“Karmaşık meseleler söz konusu olduğunda, sanık da davayı sunacak ve uygun iddiaları geliştirecek hukuki eğitime sahip değilse ve sadece deneyimli bir avukatın davayı hazırlayabilmesi mümkün ise, adaletin selameti için davaya resmi olarak bir avukatın görevlendirilmesi gerekir.”47
- Tanıkların Dinlenmesi ve Sorguya Çekilmesini İsteme Hakkı (AİHS md.6/3-d): Sözleşmenin bu bendi iddia makamının tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia makamının tanıklarıyla aynı koşullar altında çağrılmasını ve dinlenmesini istemek hakkını tanımaktadır.Ceza yargılaması, tez – antitez ve sentezden oluşur. Tez iddia makamını, antitez ise savunma makamını temsil eder. Bu bağlamda iddia ve savunma makamlarının eşit olmaları gerekir ki bu silahların eşitliği ilkesinin sonucudur. Silahların eşitliği ilkesi kaynağını AİHS md.6/1'deki “hakkaniyete uygun” yargılamadan alır. Bu ilkenin gereği uyarınca, iddia makamının tanıkları ile savunma makamının tanıkları eşit şartlar altında karşı karşıya gelmelidir. Genel ilke uyarınca, sanıkların kendi davaları için ilgili olduğunu düşündükleri tüm tanıkları çağırma ve sorgulamalarına, ayrıca savcı tarafından çağırılan veya ifadesi dayanak alınan tüm tanıkları sorgulamalarına izin verilmelidir.49 Ancak bu hak mutlak bir hak değildir. Milli hukukların, tanıkların dinlenmesi ve sorgulanabilmesi açısından makul sınırlamaları olabilir. Bu sınırlamaların makul, kabul edilebilir olması söz konusu usullerin her iki taraf tanıkları açısından da aynı olmasına bağlıdır. Kural olarak, savcılığın iddiasını ispatlamak üzere kullandığı tüm delillere sanık tarafından itiraz edilebilir, karşıt görüşler sunulabilir. Soruşturma evresinde savcılık tarafından çağırılıp ifadesi alınan tanıklara, sanığın soru sorma hakkı verilmemesi ve bu şekilde tanık ifadeleri esas alınarak hüküm tesis edilmesi sözleşmenin ihlalini teşkil eder.AİHM'e göre, âkit devletlerin sanık aleyhinde ifade veren tanıklara sanığın soru sorma ya da sordurma hakkının sağlanması zorunludur. Sadak ve diğerleri / Türkiye50 davasında, iddia makamının tanıkları “duruşmalara katılmaları halinde ileride tehliye maruz kalabileceği” iddiası ile duruşmalara dahil edilemeyerek, sanıklarla yüzleştirilmemiş ve mahkeme tarafından dinlenmemiştir. Dolayısıyla sanıklar tarafından tanıklara soru sorma imkanı verilememiştir.Mahkeme bu durumu ihlal olarak kabul ettiği gibi savunma makamının önemli bir tanığının dinlenmemesinin de md.6/3-d bendinin ihlali teşkil ettiğini belirtmiştir.Tanıkların ileride karşılaşmaları muhtemel tehlikeler nedeni ile kimliklerinin gizlenerek ifadelerinin alınması ve bu ifadelerin hükme esas teşkil etmesi de bir başka ihlal sebebidir. Kostovski Hollanda davasında AİHM bu görüşlere yer vermiştir.
“Savunma sorgulamak istediği kişinin kimliğini bilmezse, bu kişinin önyargılı, düşmanca veya güvenilmez olduğunu gösterebileceği en temel bilgilerden yoksun kalır. Bir sanığı suçlayan tanıklık veya başka beyan türleri gerçek dışı düzenlenmiş veya sadece hatalı olabileceği gibi, savunma eğer bu ifadenin sahibinin güvenilirliğini sınayabileceği veya itibarına şüphe düşürebileceği bilgilerden yoksun kalırsa bunları aydınlatma ihtimali çok düşük olacaktır. Böyle durumlarda varolan tehlikeler çok belirgindir.”51
- Ücretsiz Tercüman Hakkı (AİHS md.6/3-e): Bu bend uyarınca; sanığın duruşmada kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı durumlarda ücretsiz tercüman yardımından yararlanması gerekir. Bu hak mutlak bir haktır. Sanığın, kendi aleyhindeki iddiaları anlayabilmesi ve kendini savunabilmesi için duruşma dilini anlamadığı ya da konuşamadığı durumlarda mutlaka bir tercümandan yararlanmak gerekir.Ayrıca görevlendirilen tercümanın ücretinin ödenmemesi kesinlikle istenmemelidir. AİHM'in bu konudaki görüşlerini Luedicke, Belkacem ve Koç Almanya davasında şu şekilde belirtmiştir :
“Bu terim (ücretsiz terimi) şartlı bir feragat, geçici bir muafiyet, askıya alma anlamına gelmemekte, fakat tek ve tam bir muafiyet veya beraat anlamına gelmektedir.....Mahkeme, Sözleşme’nin 6(3). fıkrasının adil yargılanma hakkını sağlamak amacıyla sanığa (veya hakkında suç isnadı bulunan kimseye) tanınan ‘asgari hakları’ saydığını kaydeder. Ancak buradan, (e) bendi söz konusu olduğunda, sanığın mahkum olması halinde çeviri masraflarını ödeyeceği sonucu çıkmaz. Bu bendi ulusal mahkemelerin mahkum edilen kişilere masrafları ödettirmesine izin verecek şekilde yorumlamak, maddenin sağladığı yararı zaman bakımından sınırlamak ve her nasılsa mahkum edilmiş kişilere bu hakkı tanımamak anlamına gelir. Böyle bir yorum 6(3)(e) bendini etkililikten yoksun bırakacaktır, çünkü mahkemede kullanılan dili anlamayan veya konuşamayan bir sanığın, bu dili bilen kişi karşısındaki dezavantajı sürecektir; oysa (e) bendi özel olarak bu dezavantajı gidermek için getirilmiştir. Dahası, mahkum bir kimsenin çeviri masraflarını ödemekle yükümlü kılınmasının, adil yargılanma hakkının kullanılması üzerinde ters sonuçları olacağı da gözden uzak tutulamaz....”
Ayrıca,
davanın karmaşıklığı ile muhtemel yaptırımın derecesi48
de bu koşulun unsurlarını oluşturmaktadır.
Ücretsiz
tercüman hakkı, yalnız duruşmalardaki sözlü çeviriyi değil,
kanun yolları da dahil olmak üzere davanın bütün aşamalarında
kişinin adil bir şekilde yargılanmasının sağlanması için
dava ile ilgili önemli belge ve ifadelerin çevirilerini de
kapsar.52
Bu belgelere mahkeme kararları da dahildir.53
Sanığın
mahkeme dilini anlamaması sağırlık, dilsizlik gibi
eksikliklerden kaynaklanıyor ise, işaret dili kullanmaya yetkin
birinin atanması gerekir.
Mahkeme
dilinin anlamalarına rağmen sırf gösteri ve propaganda amacıyla
tercümandan yararlanma hakkının kötüye kullanılmasına Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi izin vermemektedir.54
V.
ADİL YARGILANMA HAKKININ TÜRK HUKUKUNDAKİ YERİ
Öncelikle AİHS md.6
Adil Yargılanma Hakkına ilişkin hükümlerin Türk Hukukuna ne
şekilde yansıdığının tespiti için Türk Anayasasının konu
ile ilgili hükümlerinin tespit edilmesi gerekir.
- Hak arama hürriyeti :Madde 36. – (Değişik: 3.10.2001-4709/14 md.) : Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.
- Kanuni Hakim Güvencesi :Madde 37. – Hiç kimse kanunen tâbi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.Bir kimseyi kanunen tâbi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.
- Suç ve Cezalara İlişkin Esaslar :Madde 38/4 - Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.Madde 38/5 - Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamazMadde 38/6 - (Ek: 3.10.2001-4709/15 md.) Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.
- Mahkemelerin Bağımsızlığı :Madde 138. – Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.
- Hakimlik ve Savcılık Teminatı :Madde 139. – Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.
- Duruşmaların Açık ve Kararların Gerekçeli Olması :Madde 141 – Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.Madde 141/3 - Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.Madde 141/4 - Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.
- Mahkemelerin Kuruluşu :Madde 142. – Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.Görüldüğü üzere; adil yargılanma hakkının unsurları (mahkemeye erişim hakkı, yasa ile kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkı, masumiyet karinesi, susma hakkı, aleniyet ilkesi, kararların gerekçeli olması ve makul sürede yargılanma hakkı gibi) Anayasamızda güvence altına alınmıştır.
1Nuala
Mole / Catharina Harby, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
6.Maddesinin Uygulanmasına İişkin Klavuz Ekim 2001, Sf.11
2Ringeisen
/ Avusturya’ya Karşı, 16 Temmuz 1971.
3
Edificaciones March Gallego S.A. / İspanya’ya Karşı, 19 Şubat
1998.
4Axen
/ Almanya’ya karşı, 8 Aralık 1983, ve Golder / Birleşik
Krallığa karşı, 21 Şubat 1975.
5Airey
/ İralanda’ya karşı, 9 Ekim 1979 ve Rasmussen / Danimarka’ya
karşı, 28 Kasım 1984.
7Pretto
/ İtalya’ya karşı, 8 Aralık 1983.
8Deweer
/ Belçika'ya karşı, 27 Şubat 1980.
9Wemhoff
/ Almanya’ya karşı, 27 Haziran 1968.
10N.Centel
/ H.Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul 2008, Sf.151
11Golder
/ Birleşik Krallığa Karşı, 21 Şubat 1975.
12N.Centel/H.Zafer,
age 552
13
Murat Yüksel, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları
Çerçevesinde Adil Yargılanma Hakkı Üzerine Bir İnceleme”
Legal Hukuk Dergisi, Mayıs–2004, Sf. 17
14Ringeisen
/ Avusturya’ya karşı, 16 Temmuz1971
15Cüneyd
Altıparmak, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6.Madde
kapsamında Adil Yargılanma Hakkının Esasları”
http://www.turkhukuksitesi.com/makale_636.htm
(19.06.2010)
16N.Centel/H.Zafer,
age.551
17Av.
Erdem Dumlu, “Susma Hakkı”
http://www.turkhukuksitesi.com/makale_851.htm
(20.06.2010)
18Kemmanche
/ Fransa'ya karşı No.1 ve No.2, 27 Kasım 1991
19N.Centel/H.Zafer,
age.153
20Abdoella
/ Hollanda'ya karşı, 25 Kasım 1992
21N.Mole
/ C.Harby, age.82
22N.Mole
/ C.Harby, age.82 - 83
23N.Centel/H.Zafer,
age.836
24Av.
Erdem Dumlu, “Susma Hakkı”
http://www.turkhukuksitesi.com/makale_851.htm
(20.06.2010)
25John
Murray / Birleşik Krallığa karşı, 8 Şubat 1996.
26Ruiz
Torija / İspanya'ya karşı, 09 Aralık 1994
27Feyyaz
Gölcüklü / Şeref Gözüböyük, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi ve Uygulaması, Ankara–2002, Sf.289
28Helmers
/ İsveç' karşı, 29 Ekim 1991
29Barbera,
Massegue ve Jabardo / İspanya'ya karşı 6 Aralık 1988
30Hamdi
Yaver Aktan, “Yargıtay Uygulamasında Adil Yargılanma İlkeleri”
Sf.8 http://www.inhak-bb.adalet.gov.tr/aihs/madde6.htm
(24.06.2010)
31Allenet
de Ribemond / Fransa'ya karşı, 10 Şubat 1995
32Metin
Feyzioğlu, Suçsuzluk Karinesi : Kavram Hakkında Genel Bilgiler Ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Makalesi Sf.16
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/293/2671.pdf
(25.06.2010)
33Metin
Feyzioğlu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Madde 6/3-a Uyarınca
İsnadın Bildirilmesi ve Türk Hukuku”, Adil Yargılanma Hakkı,
IGUL Eğitim Programları, Yayın No: 4, İstanbul–2004, Sf. 96
34Cüneyd
Altıparmak, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6.Madde
kapsamında Adil Yargılanma Hakkının Esasları”
http://www.turkhukuksitesi.com/makale_636.htm
(19.06.2010)
35Brozicek
/ İtalya karşı, 19 Aralık 1989
36Pelissier
ve Sassi / Fransa'ya karşı, 25 Mart 1999
37N.Mole
/C.Harby, age. 107
38Albert
ve Le Compte / Belçika'ya karşı, 10 Şubat 1983
39X
/ Hollanda'ya karşı, 23 Kasım 1962
40X
/ Avusturya’ya karşı, 11 Ekim 1979
41Sadak
ve Diğerleri / Türkiye'ye karşı, 17 Temmuz 2001
42Kızılöz
/ Türkiye'ye karşı, 25 Eylül 2001
43Jespers
/ Belçika'ya karşı, 27 Aralık 1961
44Doç.Dr.
Cumhur Şahin, Sanığın Savunmasını Hazırlaması için Gerekli
Zamana ve Kolaylıklara Sahip Olma Hakkı Sf.21
www.hukuk.gazi.edu.tr/editor/dergi/8_13.pdf
(25.06.2010)
45Doç.Dr.
Cumhur Şahin, age.21
46N.Mole
/ C. Harby, age. 115
47Hoang
/ Fransa'ya Karşı, 29 Ağustos 1992
48Benham
/ Birleşik Krallığa Karşı, 10 Haziran 1996, Persk ve Diğerleri
Birleşik Krallığa Karşı 12 Ekim 1999
49N.Mole
/ C. Harby, age. 118
50Sadak
ve Diğerleri / Türkiye'ye karşı, 17 Temmuz 2001
51Kostovski
/ Hollanda'ya karşı, 20 Kasım 1989
52Luedicke,
Belkacem ve Koç / Almanya'ya Karşı,28 Kasım 1978
53Abdulkadir
Şahin , Adil Yargılanma Hakkı Sf.15
http://www.inhak-bb.adalet.gov.tr/aihs/madde6.htm
(01.07.2010)
54Abdulkadir
Şahin, age.16
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder