I.
GİRİŞ
Hukukun
asli, birincil amacı toplumsal yaşamın düzenlenmisidir. Tüm
hukuk dallarının bu asli amaca yönelik, onu tamamlayıcı ve
ikincil nitelikte amaçları bulunmaktadır. Bu bağlamda ceza
muhakemesinin gayesi maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bir
hukuk devletinde maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için
yapılan ceza yargılamasının anayasal ilkeler başta olmak üzere
uluslararası sözleşmelerdeki kriterlere uygun olması gerekir.
Ceza yargılamasının önemli bir ayağını oluşturan deliller
konusu da bu nedenle önemlidir. Hukuka
aykırı deliller ve bunların değerlendirilmesi sorunu irdelenirken
sözedilen asli amaç ve bunun sağlanması için getirilmiş olan
kriterler dikkatle incelenmelidir.
Ceza
muhakemesi hukukunda özel hukuk dallarından farklı olarak “delil
serbestisi ilkesi” hakimdir. Buna göre, bir husus her türlü
delille ispat edilebilir. Ancak bu serbestinin de sınırları
vardır. Bu açıdan delil serbestisi; kanunun çizdiği çerçevede
her türlü delilin elde edilebileceği ve yine bu çerçevede kalan
delillerin değerlendirilebileceği anlamına gelmektedir.
Bu
yazıda konu “hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen deliller”
ve “değerlendirme yasağı” olmak üzere 2 ana başlık altında
incelenecektir.
II.
HUKUKA AYKIRI YÖNTEMLERLE ELDE EDİLEN DELİLLER
A)
Terminoloji
Bu
konuda doktrinde ve mevzuatta bir terminoloji birliği
bulunmamaktadır. Anayasa md.38/IV. konuyu
“kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgu”
kavramı ile ele alınmıştır. CMK. md.206/II, (a) bendinde “kanuna
aykırı elde edilen delil”
olarak kaleme alınmış olan konu, yine CMK. md.217/II.'de ise,
“hukuka
uygun bir şekilde elde edilen delil”
terimi ile açıklanmıştır. Ayrıca CMK md.289 (i) bendinde de
“hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delil”
denilmiştir. Doktrinde ise, Öztürk/Erdem
“delil
yasakları” terimini
tercih etmekte iken, Kunter/Nuhoğlu/Yenisey
“hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delil”
kavramını kullanmaktadır.
Öncelikle
belirtmek gerekir ki; hukuka aykırılık kanuna aykırılıktan çok
daha geniş bir içeriğe sahiptir. Hukuka aykırılık sadece
pozitif hukuk normlarına değil, aynı zamanda temel hak ve
hürriyetlere ilişkin uluslararası hukuk ilkelerine de aykırılığı
kapsar. Bu çerçeve içinde, Anayasa'ya, usulüne uygun olarak kabul
edilmiş uluslararası sözleşmelere, yasalara kanun hükmündeki
kararnamalere, tüzüklere, yönetmeliklere, içtihadı birleştirme
kararlarına, teamül hukukuna ve hukukun genl ilkelerine aykırı
uygulamaların tümü hukuka aykırılık kavramı içinde yer alır.1
Bunun yanı sıra “delil yasakları” terimi de daha geniş bir
içeriğe sahip olup, hem delil ikamesinin sınırını hem de
değerlendirilmesi sınırlarını kapsamaktadır. Bu nedenle yazıda
“hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delil” kavramını
kullanacağım.
Delil
yasaklarının yani hem delil ikamesinin sınırlandırılmasının
hem de değerlendirilmesi yasağının amacı, şahsın temel hak ve
hürriyetlerini korumaktır. Bununla beraber, kolluk kuvvetlerini
sınırlandırma amacı da güdülmektedir. Bir hukuk devletinde,
hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin kullanılmasına
müsaade edilmesi, kolluğun delil elde etme saikiyle hukuka aykırı
yöntemlere başvurmasının önünü açmakla beraber, toplumun
hukuka olan inancının zedelenmesine de sebep olacaktır.